Dr. Nurderen ÖZBEK
  Güncelleme: 28-11-2021 20:24:00   27-09-2021 20:42:00

DOĞAN KUBAN’IN İSTANBUL’U

Mimarlık tarihinde yeri zor doldurulacak değerli bir insandı Doğan Kuban. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde öğrencisi olma şansına erişmiştim. Mimari değerlerin korunması, şehircilik, kent tarihi ve sanatı üzerine çok yönlü çarpıcı tespitleri ve çözüm önerileriyle hala öğretmeye devam ediyordu.

İstanbul, Doğan Kuban için tarih ve coğrafyanın çok özel bir buluşma yeri, aynı zamanda yaşamı boyunca yok oluşuna şahitlik ettiği bir hazineydi. Kentin Byzantion, Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerini ve yakın dönemde geçirdiği hızlı değişimi çok iyi bilen Kuban, “Topografyanın ve tarihin mirası olmasa, İstanbul’da güzeli bulmanın artık çok zor olduğunu itiraf etmeliyim.” diyordu.

Ardından “İstanbul’un güzeli” denizi, tepeleri, Boğaz’ı anlatırken “Kıyılarla insanın gözünü uzaklara sürükleyen mekanlar”dan söz ediyordu. “Baharın dumanla kirlenmemiş bir sabahında, güneş sizi ısıtmaya başladığı zaman, İstanbul’un bir kıyısında, bir kahvesinde, hafif sisler içinde, Sisley’den bir tablo gibi algıladığınız zaman insanların yaptığı bütün kötülükleri unutabilirsiniz. Hafif bir kader ezikliğiyle belki affedebilirsiniz bile. Düşünceyi katmadığınız saf algı anlarında İstanbul’dan daha güzel bir kent olmadığını, dünyayı burada yaşadığınız için şanslı olduğunuzu bile düşünmeye başlayabilirsiniz…”, “İster Romalı, ister Bizanslı, ister Türk olsun, tarihin her döneminde İstanbul kenti, üzerinde oturduğu eşsiz sitin yarattığı bir yapıt, göreni büyüleyen doğanın tartışmasız güzelliğidir…” diyordu…

Onu korumak için sevmenin yeterli olmadığını, sorgulamak gerektiğini söylüyordu. Metropol sorunu geçmişi doğru yargılamadan çözülemezdi. Tarihi yaşatmaya devam etmek için insanları eğitmenin önemine sık sık değiniyordu. Tarihi çevre eğitimi ilkokulda başlamalıydı. Eleştirel değerlendiren bir bakıştı. “Türkiye’de felsefe olmadığı için eleştiri  yaptığın zaman küfür etmiş sayılıyorsun…” demişti.

İstanbul’un tarihini yazmıştı ama bugünün İstanbul’unun büyük bir bölümünü görmemişti. Böylesine büyüyen İstanbul’un geldiği durumu şöyle açıklıyordu: “Boyutlarını fiziksel olarak algılayamayacağımız kadar büyük, dehşet verici bir kent haline geldi İstanbul. Eskilerin deyimiyle bir gayya kuyusu…”, “Eski ve yeni İstanbul arasında bir sömürü ilişkisi var. Yenisi eskiyi kemiriyor, hatta korurmuş gibi görünerek de yok ediyor.”

Bugün tahrip edilip tarihi karakterini kaybetmiş olan eski İstanbul’u dünyanın en güzel kenti yapmanın bir fantezi olduğunu, ancak İstanbul’un tarihi karakterini vurgulayacak vizyoner bir projenin ülkeye kaybettiği uluslararası prestiji kazandırabileceğini düşünüyordu. Bir kentin koruma planın başarılı olması ise korunacak yapı ve çevresinin (tarihi varlık ve çevresi) öncül önemini sergilemekten geçiyordu.

Binlerce yıllık bir kentin kimliği, geçirdiği tarihi süreçte belirlendiği için İstanbul’daki her görüntünün, olgunun evrensel boyutunu aramamız, vurgulamamız gerektiğini söylüyordu Doğan Kuban. İstanbul’un tarihini de, kendi tarihimizi de dünya bağlamı içinde görmeliydik. Üç imparatorluğa başkentlik yapmış kentin tarihi çekirdeği Suriçi’ne, özellikle kara surlarına dikkat çekiyordu. Constantin’in kurduğu ikinci Roma İmparatorluk Merkezi’nin surları olan bu duvarların tarihi konum açısından dünyanın en önemli kara surlarından biri olduğunu, diğerinin Çin Seddi olabileceğini söylemişti. Bu surların ve çevresindeki yapılarla ilişkisinin nasıl olması gerektiğini detaylı olarak anlatmış, iki yanının açılmasıyla oluşturulacak ağaçlandırılmış koridorun kentin tarihi çekirdeğinde eşsiz bir tarihi kültür imgesi olacağını belirtmişti. Bu,  sur içinde uygulanması gereken sistematik projenin sadece bir ayağıydı.

İstanbul’un tarihi dokusunun korunması çalışmalarında, “Patronluk idaresi yerine uzman ekiplerin yer alması önemlidir, onu geleceğe yadigar bir miras olarak bırakmak, büyük bir tarihi bilgi birikiminin varlığı ile olabilir.” diyordu. Bilimsel çalışma strüktürü içinde uzun yıllar bilgi ve sabırla aynı alanda çalışmış Bizans uzmanları, Osmanlı, Topkapı Sarayı, Ayasofya uzmanları gibi ayrı alan ekiplerin oluşturulması gerekliydi. Ancak bu şekilde yürütülmüş bir proje sonucunda turistik ilgi artacak ve buna bağlı ekonomik getiri de ülke turizmine büyük bir katkı sağlayacaktı.

Doğan Kuban, “Herkes yaşadığı kenti kendi algılarına, hayallerine, bilgilerine göre yaşar, herkesin bir İstanbul’u var” diyordu. Kendisinin yaklaşık elli yıl boyunca üzerinde çalıştığı İstanbul’u öylesine geniş ki, anlattıklarını, yazdıklarını buradaki birkaç satıra sığdırmak mümkün değil.  “Geçmişin gurur veren ama giderek varlığını yeni kent kaosu içinde yitiren mirasını, öte yandan geleceğin düşündürücü karanlığını” sık sık dile getirdiği kitapları, anlatıları bizlere rehber olmaya devam edecek.

Kaynaklar:

Kuban, D., (2020). İstanbul 1600 Yıllık Bir Müzedir, YEM Yayın.

Kuban, D., (2021). İstanbul’un tarihi ününü korumak istiyorsanız, kulak verin…, Herkese Bilim Teknoloji, Sayı:95

 

  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI