Dr. Nurderen ÖZBEK
  Güncelleme: 11-10-2020 20:47:00   14-03-2020 22:51:00

İSTANBUL ALGISI

   Kentler, geçmişten günümüze fiziksel dokularıyla ya da içinde barındırdığı yaşantılarla birçok kişi tarafından tasvir edilegelmiş. Bu tasvirler o kişilerin yaşam dünyalarına bağlı olarak kenti farklı bakış açılarıyla görmemizi sağlarken, geçmişin geçmiş üzerine yığılması olan hafızayı da canlandırmakta.

   İstanbul’a baktığımız zaman onun için de bugüne kadar öyle çok söz söylenmiş, öyle çok kalem oynatılmış ki...

   MÖ. 669’da Antik Çağ yazarlarının bahsettiği Körler Ülkesi’nin karşısına kurulan Byzantion’dan, 1300’lerin ilk yarısında şehre gelen İbn Battûta’nın yeri göğü inleten çan sesleriyle karşılaştığını anlattığı Kustantîniye’sine;

   1527’de İstanbul’da bulunan Venedikli diplomatın söylemindeki Pera Bağlarıyla ve 1567’de bir başka Venedikli yolcunun gözünden oldukça güzel, yüksek İtalyan usulü inşa edilmiş evleriyle fetih sonrasının İstanbul’undan, 1893 – 1909 yılları arasında İstanbul’da çalışan bir İtalyan mimar D’aranco’nun çizgilerinde hem şark, hem Avrupa Art Nouveau öğelerini Osmanlı geleneğiyle kaynaştıran yapılarıyla zenginleştirdiği İstanbul’una;

  1911'de Le Corbusier'nin Şark seyahati sırasında geminin güvertesinde kendi tanımlamasıyla ‘’Mukaddes Dağ’ın kendini ne zaman göstereceğini dört gözle bekleyen Rus hacılar gibi’’ beklediği İstanbul’undan, bugün farklı disiplinlerde uzmanlaşmışların şehrin görüneninin arkasındaki farklı göndermelerini de tanımlayan İstanbul yazılarına kadar her tasvir, algılayan insanın deneyimlerine, ihtiyaçlarına, içinde bulunduğu zamana ve koşullara göre değişkenlik göstermekte. Herkesin algısındaki İstanbul perspektifi farklı.

   Gerek kent dokusu gerek yaşantı çeşitliliğiyle çok uzun bir belleğe sahip olan İstanbul değişimden, özellikle Endüstri Devrimi’yle başlayan ve ardından küreselleşmeyle devam eden dünyadaki hızlı değişimden nasibini fazlasıyla alan bir kent. İlber Ortaylı İstanbul’u ‘’sayfaları çevirmekle bitmeyen bir kitap; seyrine doyum olmayan bir resim’’ olarak tanımlarken, zorluklarından bunalıp küçük bir sahil kasabasına kaçma düşüncesinde olanların sayısı da az değil. Bu düşünceyi gerçekleştirebilenler var ama çoğunlukla gündelik yaşam akışının yoğun trafiğinde hayallere ayıracak bir sonraki boş zamana kadar yok olup gidiyor.

   Günümüzde giderek kalabalıklaşan, kalabalıklaştıkça sıkışan ve yükselen, yaşantıların iç içe geçtiği ama insanların birbirine yabancılaştığı bu metropolü anlatan her söylemde artık bilindik dışındaki yeni bilgilere ulaştırma kaygısı var normal olarak. Aslında İstanbul’u geçmişten günümüze farklı gözlerden farklı boyutlarıyla izlemek, ona dair parçaları geçmişle başlayıp bugünün giderek artan çeşitliliğinde bir araya toplamak, fiziksel ve sosyal katmanlaşmayı daha iyi gözler önüne seriyor.

   İstanbul’u daha iyi anlamak, değişimi farketmek için kimi zaman ona uzaktan bakıp silüeti algılamak, kimi zaman sokak aralarında gezinip yaşantılara dokunmak gerekiyor.

  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • Tüm Anketler
    İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI KİM OLMALI?
    YUKARI